yıkmak diyor kadın öyle mi?

saatlerce izleyebilirmişim oysa.
 pencereden bakmanı. sakin.
 yağmura heyecanını. iş bi varlığı olsa da koşsan sımsıkı sarılsan. o kadar. hoş ıslanmak da aynı şey.
  neyse ne diyordum
bi an ama sadece bi an kendini kaybedip dünyanın en ciddi konusundan bahseder gibi
ne bileyim metrobüs duraklarını filan anlatmanı izleyebilirmişim gibi düşündüm geçen gece.
el olması ağır.
hoş ne zaman el değildin diye bi sor tabi.
dünya nasılsa öyle
yaşıyoruz öyle ya da böyle demeni dinleyebilirmişim
insana uğraştığı herşeyi bomboş hissettiren iki üç kelimeyi
gerisi noolsun işte.

bu yazı biraz hüzünle yazıldı. ama saf hüzün gerçekten.
aklım sırrım eremiyor bazen. bazen de erdi zannediyorum ya.
yıkmak diyemiyor henüz kadın. işleri var. dünyevi. bir halletse dönüp kendine yıkıverecek dağıtacak ne bulduysa da henüz diyemiyor. ara ara böyle şeyler oluyor işte. mühürlü derinlerden çıkıyor hüzün. kaçamayacağım artık. orayı geçtim. üzsün. üzsün ki geriye daha da üzebileceği birşey kalmasın.
    en sonunda sade ve mutlak olan kalınca.
                    varlığı sorgulanamayanından bahsediyorum.
                                       ne sen dokunabilirsin ona artık ne de ben.
               eksiltemeyeceğinden
   çoğaltamazsın da.
o zaman.
      sonrası
               iyilik olur güzellik olur
                                         ne olsun.


*yıkmak diyor kadın marguerite duras'ın bir romanının adı.