seni buraya getiren yalnızlık mıydı/kırık ve yordun/yorgunluğun muydu seni uykuya götüren/konuşma isteğini mi yitirdin/dünya dönüyor muydu/sen yere mi düşüyordun/dünya altüst olunca/ne yaptık diye tanrıya mı yakardın
bu zincirlerden kurtar beni/ yolumu değiştirmem lazım/kanatlarımı iyileştir/ uzaklara uçamam lazım
seni ağlatan boşluk muydu/ daha fazla sır kalmadı/ acı mıydı sana günahlarını affetmen için zaman veren

burada

mutluluk mutluluktur

minibüsteyim eve gidiyorum. keseden gitmeye otobana saptı. bu çok nadiren olur. şanslıysan denk gelirsin. o anki mutluluk anı.  biliyo musun öyle küçük şeyler vardı eskiden beni mutlu eden. minibüsün keseden gitmesi gibi. ya da annemleri evden yollayıp ve ders çalışıcam diye evde kalıp saatlerce peşpeşe filmler izlemek. veya saat sekizden önce eve koşa koşa gelip televizyonda diziye yetişmek gibi. istanbul'da standart bi apartman dairesindeki küçücük odamda açık pencereden doğru sanki bir avluda ötüyormuşçasına yankılanan kuş seslerini dinlerken, az evvelki diziden özenip kendimi antakya'da avlulu taş bir evin odasında hayal etmek gibi. eve gelirken cips kola almak da olabilir. bu da böyle işte. 

papağanlar ve huzur

arka bahçede papağanlar var. istanbul'un göbeğinde arka bahçede yeşil papağanlar var. seslerini duyuyorum oturduğum yerden.

gerçeğin çölüne hoşgeldin

son günlerimin temasını özetler.  -geliyo! geliyo! -welcome to the desert of the real. -matrix! matrix!  -bebeğiim!  (çak!)