ne ben mi?

bu gece hayatımda ilk kez birşey yaptım yine. dışarıdan göz lazımdı doğaçlamaları izlemeye. tesadüf ben de gittim. izledim. defalarca tekrarladılar, izledim. güldüm. sonra kendimi sahnede buldum. oyuna getirildim..ama artık çok geç.
az repliği vardı bana düşen karakterin. utandım sıkıldım derken içimden daha önce bilmediğim birşey çıktı sanki. ben değilim o da, kontrolüm dışında birisi beni konuşturuyor, mimik yapıyor, ellerimi kollarımı oynatıyor. hiç böyle hissetmemiştim. iyi geldi.

seni unuttum sanma. yine now,i love you more than ever diyesim var.
iyi geceler.

üç damla


bazen öyle oluyor ki onları görünce. bir çeşit insan var. içimden birşey kopuyor, heyecan basıyor, ağlayayazarsın öyle işte.acıma değil asla; yanlış anlama diye yazıyorum.
otobüste gördüm onu. ellerini gördüm önce. fotoğrafta görünüyor. kabacana. iş gören adam elleri. mavi şeritli takımın ceketinin içinde gri fermuarlı bir hırkası var. masmavi de gözleri var. böyle de telefon görmedim. böyle mavi. telefona bakıyor. benimle pek ilgilenmedi.
hastanede yine onlardan biriyle karşılaştım. sıradayım. sonuçları bekliyorum. bilgisayardan baktı. cumartesi girmişsiniz, sonuçlar yarın çıkacak dedi. o sıra adama baktım. bir elindeki kağıda bakıyo bir kadına, anlamamış gibi. iri yarı hafif koyu tenli koyu saçlı saç traşını yeni olmamış yarı sulu gibi koyu kahve gözleri var. o hafif sulanmış hali de galiba, ya da saflığında birşey var. anlamadı sandım. kadın da anlamadı sandı. anlamadı bakışı çaresizlik bakışı.yarın çıkar sonuçlarınız dedi tekrar. adam, çaresiz gibi, hafiften bir yarın dedi, sonra yanımdan geçiyordu ayıramadım gözlerimi bana baktı yarın yeniden mi geleceğiz yani diye söyledi geçti gitti. elinden alasım geldi ben gelirim.
otobüsteyim eve dönüyorum, biri daha tam önümde ayaktaymış. bi ses duydum böyle ne dediği çok anlaşılmayan.şirinevler dedi. baktım önümde ayakta duran çocuk konuşuyor. o da iricene taş çatlasın 15 yaşında. elleri büyük ayakları büyük kendisi büyük yüzü büyük böyle sanki dili damağına değiyor gibi değişik zor anlaşılır konuşuyor. nerden dedi arkamdaki ses. şirinevler dedi. neden dedi. ilaç aldım dedi çocuk. elindeki torbaya baktım. içini gösteren bir poşet var elinde. içinde gazeteye sarılılarak paketlenmiş iki üç şey var. bu zamanda kim ilacı gazeteye sarıyor ki diye aklımdan geçti. belki özel yapımdır, bilmem. hayrola? parmağım kırılmıştı ya onun için. şimdi nasıl? iyi.
durağa geliyoruz. ineceğim. keşke o otursa. ama ona bırakmazlar ki.

Laf Bukowski'den Açılmışken

Ben universiteye kadar okulun kutuphanesinden kitap almadim. Universitede de meslek kitaplariydi aldiklarim. Roman satin alinirdi cunku. Arkadastan bile almazdim. İmkansizlik nedir bilmedim. Birgun sordum Bukowski'yi nerden biliyorsun dedim. Lisede kutuphanede vardi dedi, oyle okuyodum iste. Seni dusunuyorum. Kitabin hala olmaz biliyorum. O cocugu da dusunuyorum. Sobali sinifinda, birkac sinif birarada. Kitap yok. Benim kutuphanem kitap dolu. Bosalttim. Hep o cocugu o kitabi okurken hayal ediyorum. Kutuphane anlamsiz kitap yigini. Okuyup elinde tutmak anlamsiz. Sagol hayatimi anlamsizliktan azicik kurtardigin icin. Yine sen vermistin, o kitapta okudum. Altini olesiye cizdigin cumleyi: yagmurda birakamayacagin hicbir seye sahip olma!
Hep aklimda. Buna kendi capimda ne kadar yaklassam o kadar iyi olsa gerek, en azindan niyet oysa. Burada: www.kardesokullar.com

annemin bayram çılgınlığı

yaklaşık iki hafta kadar önce başlayan annemin bayram çılgınlığı nihayet bayramının birinci günü saat 13:15 itibariyle mutfakta sona erdi.
annem küçük televizyonun tozunun hala duruyor olmasından dertli olmakla birlikte genel olarak mutlu ve huzurlu ama yorgun ve bitkin halde mutfakta sandalyeye çökmüş oturuyordu.
mutfak duvarları ve dolapları silindi, halılar silindi, salon duvarları ve koltukları silindi, camlar silindi. vitrindeki herşey indirilip tozları alındı, avizenin parçaları sökülüp, silindi. banyo ciflendi, ev baştan aşağı kırklandı. baklava ve nihayetinde benim de elim değerekten yaprak sarma yapıldı.yetmiyormuş gibi, bu fasülye kalırsa bozulacak diye araya zeytinyağlı fasülye girdi.
dediğim gibi küçük televizyonun tozu,börek ve de yatağıma sereceğim beyaz örtü hala beklemede.

ellerine sağlık annem.

iyi bayramlar



esmea.

yalnızca 'teşekkürler' de bence artık

anki eğitim hayatımda en kritik noktadaki adam.karşılaştık.'çok şıksın' dedi hafiften bir soru edasıyla.'yok' dedim, 'dünden..geceden kalma aslında..dün geceden..neyse..'
nasıl bir insanım diyorum. teşekkür et değil mi? sadece 'teşekkürler' yeterli. oysa 'geceden kalma':
iltifat karşısında gerilme ve konuyu geçiştirme, sanki haketmiyormuşçasına bir utanma ve ezilmeyle karışık, 'aslında bugün özel birşey olduğundan değil böyle giyinmem, dün eve gidemedim, üstümde bu kalıverdi' cevap yığınının muhteşem birleşimi.
ey tüm lüzumsuz kelimeler! size diyorum! o dakika dilime üşüşmek zorunda mıydınız ha?

artık kaybetmem mümkün değil..burada: lanetlenmiş kadınlar baudelaire

Diyebiliyorsan de bana, dehşetim, ruhum,
Yakışıksız, garip bir eylemde bulunduk mu?
Sen "meleğim!" dedikçe korkudan titriyorum,
Yine de dudaklarım gidiyor sana doğru.

Kalbimin sonsuza dek sahibi,
Kızkardeşim,artık tek düşüncemsin,
Öyle bakma yüzüme,beni yakacakları ateş ve cehennemim,
Günahımın ilki, ilk nedeni olsan bile

-"Kim söz edebilirmiş aşk varken cehnnemden?

Binlerce lanet olsun, o ilk hayalci kimse,
Lanet o budalaya, o dürüstlük satana,
Çözümsüz ve kısır bir sorunu benimseyip
Aşka dürüstlük denen saçmalığı katana!

Serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi
Gizemli bir uyumda görmek isteyen bir kaz,
Bir işe yaramayan inmeli bedenini
Sevda denen o kızıl güneşte ısıtamaz!

Bu dünyada herkesin bir tek sahibi vardır!"
Çocuk birden acıyla haykırdı:
-"Duyuyorum,şu an tüm varlığımda, benliğimde derin bir
Uçurum açılıyor; kalbimdir bu uçurum!

Volkan gibi yakıcı -ve boşluk gibi derin!
Euménide’in, elinde meşale, kanına dek
Yaktığı bu ejderin, bu inleyen yüreğin
Kanmayan susuzluğu dinmiyor, dinmeyecek.

Kopalım bu dünyadan, perdeleri çekelim,
Dinlendirsin öpüşler yorgun yüreğimizi!
Derin göğüslerinde yok olmak, tüm dileğim,
Ve bulmak mezarların uzak serinliğini!"

-İnin, durmadan inin, ey acıklı kurbanlar,
İnin, sonsuz, ölümsüz cehennemin yolundan
Uçurumun dibine dalın, orda tüm suçlar
Kamçılanıp göklerden gelmeyen bir rüzgârla

Tek serin ışık sızmayacak mahzeninize
Ve işte, yarıklardan, sokak feneri gibi
Yanan kızgın mikroplar giriyor içeriye,
Korkunç kokularıyla kaplıyor gövdenizi

Yazgınızı kendiniz yazın, düzensiz ruhlar,
İçinizde kökleşen sonsuzluktan sakının!

-Dedi: "nedir düşüncen, ne dersin olanlara?
Hoyratça soldururlar, hippolyte, tatlı yürek,
İlk güllerin kutsal adağını o kaba,
O yaban soluklara asla sunmaman gerek.

Hippolyte, kızkardeşim, yüzünü bana dön sen,
Ruhumsun, her şeyimsin ve öteki yanımsın,

Kutsal merhem, çevir o yıldızlı gözlerini,
Bir tek bakışın bana yeter, ey tatlı bacım,
Daha loş arzuların kaldırıp perdesini
Sonsuz düşler içinde seni uyutacağım!"