eflatun pantolonlu genç

bahçedeydim.

sonra izliyorum sadece eflatun pantolonlu mahallemin çocuğunu. geldi. durdu. o kadar cüretkar bakıyor ki. parlak siyah bir ceketi var. ayakkabılarına takıldı gözlerim. altlarına aslında. 3 santime yakın tapukları var, muntazam olarak her iki topuğun da sağ tarafı 1 santim kadar yenmiş. yemiş kendi kendini. nasıl öyle tuhaf da yürümüyor aslında. o da değil. tabanları görünüyor her adımında altı olduğu gibi sütlü kahve çamur olmuş. kurumuş kendisi rengi kalmış yalnızca. nerden geldin sen diye düşündüm. ben çamursuz mahallemden geldim ya dünyanın öteki ucuna sınava girmeye. sen nerden geldin? evinin önündeki sokak çok mu çamurdu. kimseler ayıpladı mı seni yolda? bir kere olmuştu bana. artık bana mı başka birine mi hatırlamıyorum. o gün bugündür dikkat ederim ayakkabıdaki çamurlara. ben sana dalmışım, anladın ki sana baktım. sen de baktın. yanındaki kaş altından sen de doğrudan.
gittiler sonra. 5 dakikaya çekirdek çitleyerekten bahçeye yeniden girene kadar. izlemekten alamadım kendimi. yarı hayranlıkla. ben olsam atamazdım yere o kabukları o kadar olması gerekeni yapıyormuş gibi.artık uzun bakamıyorum.
ayakta çitliyorlar, son derece cüretkar bakışlarla etrafa. sonra geriye.
duvarın üstüne çömüp
ama oturmadan.
yılmaz güney'i andıran.
yerde biriken onlarca çekirdek kabuğuna

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder